— Yakın lan orospu çocukları birer tane...
MERAK ETME, SANA İLİŞMEZLER
Kayserilileri kızdırmak için, eşek etinden pastırma yaptıklarını her fırsatta söyleyen biri yine bir Kayseriliye bunu sormuş:
— Sizde eşek etinden pastırma yaparlarmış doğru mu?
Kayserili adamı rahatlatmış:
— Kayseri`ye gidecek misin?
— Yok, gitmeyeceğim!
— O halde merak etme!
Münasebetsizin biri Kayseriliye sormuş:
— Yahu siz eşşek etinden pastırma yaparmışsınız öyle mi?
Kayserili cevabı yapıştırmış:
— Kayseri’ye gideceksen hiç merak etme, sana ilişmezler.
GÖRMEK İSTEMEM...
Kayserilinin biri berbere gitmiş. Sırtını aynaya dönerek berber sandalyesine ters oturmuş.
Berber:
— Efendim niçin ters oturuyorsunuz? diye sorunca şu cevabı vermiş:
— Zabah zabah Gayserili yüzü görmeğ istemem de!
BURADAN GİRİLİR…
Kayserili Tuhafiyeci dükkânından geçimini sağlayabiliyor, bir kösede üç beş kuruş da biriktirebiliyordu.
Günün birinde sağındaki dükkân boşaldı, derken orası da tuhafiyeci oldu. Sonra solunda bir tuhafiyeci daha... Rekabet başladı, işleri kötüye gitti. Ama sonunda bir çözüm yolunu buldu:
Sağındaki komşusu, dükkanın üzerine “gerçek ucuzluk burada” yazdırmıştı.
Solundaki, “en büyük tuhafiye mağazası” yazılı bir bez asmıştı.
Bizimki, ikisinin ortasına şu yazıyı koydurdu:
“Magazaya buradan girilir.”
KURNAZ
Gözleri kör, evli ama çocuk sahibi de olamayan fakir Kayserilin biri; kırda gezinirken bir lamba bulur. Eliyle ovalarken lambanın içinden bir cin çıkar ve Kayseriliye şöyle söyler:
— Bir dilek dileme şansın var…
Kayserili biraz düşündükten sonra cine dileğini söyler:
— Çocuklarım, beni altınlarımı sayarken görsün istiyorum.
ÖVÜNMEK GİBİ OLMASIN
Bir gün bir adam Haydarpaşa’ya gitmek için bir başka adama yolu sorar ve diğer adam:
— Bende Haydarpaşa’ya gidiyorum gelin götüreyim benle gelin, der
yolda gelirken bunlar konuşmaya başlar adres soran adam nerelisiniz bayım der ve diğer adam
— Nevşehir ya siz
— Bende Kırşehirliyim, der
Yolun sonu gelir bunlar ayrılırken adam:
— Beni şurada Kayserili hasan diye kime sorsanız bilirler
— Sen, ben Nevşehirliyim demiştin ya!..
— Dedim ama övünmek gibi olmasın diye Nevşehirliyim dedim
AYAK UYDURMACA
Kayserili zengin, ölüm döşeğindeymiş. “Vasiyetim var” diyerek oğullarını ve kızlarını başına topladıktan sonra öğüt vermiş:
— Evlatlarım, size son sözüm şu: “Devlet çalgı, siz çengi... Ona ayak uydurmaya bakın!
AĞIR MI HAFİF Mİ?
Kayserili bir kitapçıya girer ve bilgiç edasıyla tezgahtara şöyle söyler:
—Bana bir roman lazım.
Tezgahtar:
Efendim ağır mı olsun hafif mi?
Kayserili:
— Farketmez canım. Nasıl olsa arabam dışarıda...
YALAN
Padişahın biri:
— Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!' demiş. Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana.
— Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.'
— Bunun neresi yalan?.. Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!..
— Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!..''
— Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Tac da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Tac kimin kafasındaysa, kral odur tabii!..''
''Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!''
''Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür.
Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir.''
Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş.
Ama bir gün Kayserili gelmiş
'Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir kup dolusu altın almıştın. Simdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü ver. Yalan değil dersen borcunu öde!..
ERCİYES'İN KARI ERİYİNCE
Yıllarca Kayserililer ile Ermeniler birlikte yaşamışlardır. Birbirleriyle sıkı münasebetlerinin fazla olduğu yıllarda, bir Kayserili, Ermeni arkadaşından borç para ister. Ermeni arkadaşı ne zaman ödeyeceğini sorar. Kayserili:
—"Şu Erciyes Dağı'nın karı eriyince borcumu öderim."
Ermeni, bir yıl bekler. Kayseriliden ses yoktur. Gider yanına ve alacağını ister. Kayserili, Erciyes'i gösterir ve daha üzerinde kar olduğunu söyler. Bir süre sonra Ermeni, Kayserilinin oyununa geldiğini anlar. Bunu içine sindiremez. Artık karar vermiştir ve o da bir başka Kayseriliyi kandıracaktır. Gider bir arkadaşına ve borç ister. Kayserili ne zaman ödeyeceğini sorar ve o da aynı cevabı verir:
— Erciyes'in karı eriyince
"Pekiyi" der Kayserili. Aradan bir yıl geçer ve Kayserili hemşerim alacağını istemek için Ermeni’ye gider. Ermeni vatandaşımız bu durumu beklediği için çok rahat bir tavırla Erciyes'i gösterir ve hâlâ karın erimediğini söyler. Kayserilinin de cevabı hazırdır:
—"O gördüğün kar, bu yılın karı. Geçen yılın karı çoktaaaan eridi"
Ermeni ne yapacağını şaşırır ve çaresiz borcunu öder.
PAZARLIK PAYI
İlköğretimin bir sınıfında Kayserili bir öğrenciye öğretmeni sormuş:
Altı kere altı kaç eder?
— Otuz dokuz eder öğretmenim.
— Otur, sıfır!
Arkadaşı Kayseriliye sorar:
— Bildiğin halde neden otuz dokuz dedin?
— Pazarlık edecektim, ama öğretmen anlamadı ki...
ÜÇ OĞUL
Kayserili bir adamın üç oğlu varmış. Bir kahvede oturmuş yanındaki oğullarından söz ediyormuş:
En büyük olan oğlum İstanbul’da falan fabrikanın sahibi ve 50 trilyon lira parası var. Ortanca oğlum Ankara’da şu falan fabrikanın sahibi ve 40 tirilyon lira parası var.
En küçük oğlunu tanıtmaya sıra gelince adam, bu oğluna şöyle bir bakarak:
“Bunun kafası çalışmadı, okudu ancak doktor olabildi,” demiş.
SENİN KALIPTA BİRİNE İKİ KİLO YETER...
Adamın biri, Kayseriliye sormuş:
— Bir eşeği boyamak için kaç kilo boya gerek!
Adamı baştan ayağa süzen Kayserili:
— Senin boydaki bir eşek için iki kilo yeter!
YEMEKTEN SONRA
Ev sahibi kadın Kayseriliye sorar:
— Çay mı içersiniz, kahve mi?
Kayserili ise şu cevabı verir:
— Çayı şimdi içelim de, kahveyi yemekten sonra…
UYANIK KAYSERİLİ
Bir gün Kayserili Ahmet, sumak satmak için yola çıkar. Sumak tabi o zamanlar bu kadar meşhur değil. Kayserili Ahmet düşünür düşünür “nasıl satacağız bu sumağı” diye. Sonra aklına cin gibi bir fikir gelir. Parayla yedi-sekiz adam tutarak onlara şöyle söyler:
— Şu karşıdaki markete gidin sumak var mı? diye sorun der.
Adamlar, sırayla markete giderler “sumak var mı?” diye sorarlar. Marketçi, sumak da neymiş acaba?” diye şaşırır. Başka adamlarla bu soruyu iki gün sorarlar.
Üçüncü gün bizim Kayserili daha önce adamlarını gönderip “sumak var mı?” diye sordurduğu markete giderek müdürüyle tanışır:
— Kayseri’den sumak tüccarı Ahmet Bulur.
Adam şaşırır ve:
— Yahu bu günlerde çok soruyorlar bu sumağı. Nasıl bir şey, neye kullanılır? diye sorar.
Ahmet Bulur başlar anlatmaya:
— En başta mantıda, sarmada, dolmada, makarnada, turşuda… Sumağın kullanılmadığı yemek mi var ki!..
Müdür:
Ooo!.. der. Bu sumak bayağı marifetliymiş.
Bundan ilk etapta on0 paket ister.
Ahmet Bulur, ertesi gün başka adamlarla aynı marketteki bütün sumakları aldırır. Müdür çok sevinir “sumak iyi gidecek” diye. Derhal Ahmet Bulur’u arayıp bir kamyon sumak ister.
İŞTE BÖYLE...
Adamın biri Kayseri meydanında ayakkabı boyatıyormuş. Ayakkabısını boyayan çocukla dalga geçmek istemiş. Boyacıya sormuş:
— Kayserililer eşşeği boyayıp satarlarmış öyle mi?
Çocuk, biraz hidetli “öyledir” demiş.
Adam daha alaylı bir şekilde:
— Nasıl yapıyorsunuz bunu? deyince boyacı çocuk elindeki fırçayı daha hızlı ayakkabıya sürterek:
İşte böyle boyarız demiş.
(Bu yasanmış bir olaydır.)
FABRİKA
Amerika yolcusu iki Kayserili uçakta birbirleriyle sohbete başlarlar.
Biri öbürüne sorar:
— Amerika'da ne iş yapıyorsun?
Diğeri:
— Fabrikalarım var, der ve karşısındakine sorar:
— Peki sen ne iş yapıyorsun?
— Ben de bir fabrikada işçi olarak çalışıyorum, der.
— Peki kaç senedir çalışıyorsun?
— 25 yıl oldu.
— Sen nasıl Kayserilisin, 25 yılda o fabrikanın sahibi olman lazımdı!
— Çalıştığım fabrikanın sahibi de Kayserili…
MALUM
Kayserilinin biri kumarbazmış, bir gün her şeyini kaybetmiş, elinde bir eşek kalmış... Önce sol ön, sonra sağ ön, daha sonra, arka sol, her üç ayağa da zar atmış, kaybetmiş, sıra dördüncü ayağa gelmiş, tam o sırada eşek
hazin hazin anırmaya başlayınca, Kayserili:
— Vah karagözlüm vah! Sana da mı malum oldu!
GUŞ
Kayserili, büyükşehre gelen bir vatandaşımız çevreyi seyrederken havada bir kuş sürüsü görmüş ve öylesine mırıldanmış:
—Vay be! Guşlara bah. Ne güzel de uçuyorlar…
O sırada yanında duran bir bayan seslenmiş:
—Onlar guş değil, kuş! Bizim ki de mırıldanmış yine, şaşkınlıkla:
—Allah Allah, amma guşa benziyorlardı halbuki..
BABA PARASI
Oğlu, Kayserili babasından para ister:
— Baba beş yüz bin lira verir misin?"
Baba:
— Dört yüz bin mi? Naapcan lan üç yüz bini. İki yüz bin neyine yetmiyo? Al sana yüz bin yeter, der ve oğluna elli bin lira verir.
Parayı alan oğlu, pişkin pişkin gülerek:
— Bana zaten elli bin lira lazımdı, deyince.
Babanın cevabı :
— Bak kerataya, sahte para vermesem kazıklayacaktı beni..."
SAVAŞ HİLESİ
Trabzonlularla Kayserililer savaş yapıyorlarmış. Kayserililer Trabzonlularda Temelle Dursun çoktur deyip bağırıyorlarmış, kalkanı vuruyorlarmış.
Temel ile Dursun’un da bu aralar kulakları pek duymazmış. O yüzden Trabzon ordusunda tek Temel ile Dursun kalmış.
Dursun demiş ki:
— Bizde Ahmet diyelim kalkanı vuralım Mehmet diyelim kalkanı vuralım.
— Ahmet, Mehmet” bağırmaya başlamışlar ama hiçbir kimse kalkmamış.
Temelde yerde Beş yüz bin lira bulmuş ve cömert davranarak:
— Ha bu Beş yüz bin lira bulmuş kimundur daa? diye bağırmış.
Parayı işiten Kayserililer ayağa kalkınca hepsi vurulmuşlar.
BİR TANE KALMIŞ...
Kayserililer ticaretçi bir ruha sahip insanlardır. Mal almak için İstanbul’a giden bir Kayserili çok güzel ve geniş hem de köşe başı bir dükkânı görünce “burada çok güzel ticaret yapılır” düşünceleriyle dükkânın içine gayri ihtiyari uzun uzun bakar.
Bunu gören dükkân sahibi:
— Ne bakıyorsun?
— Hiç burada ne satılıyor diye baktım.
— Eşekbaşı
— Belli oluyor hepsi satılmış, bir tane kalmış.
ELLİ SEKİZ LAZ İLE BİR KAYSERİLİ
Bir uçakta elli sekiz Laz ile bir Kayserili yolculuk yapıyorlarmış. Kaptandan bir ses gelmiş:
— Uçaktaki ağır eşyaların hepsini atın yoksa düşecez…
Bunun üzerine tüm ağır eşyalar atılmış. On dakika sonra kaptan tekrar seslenmiş:
— Uçağın sağ kanadını koparmak zorundayız yoksa düşecez..
Sağ kanadı da koparmışlar.
Kaptan tekrar seslenmiş:
— Sol kanadı da koparacaz…
Uçak kanatsız ilerlerken kaptan seslenmiş:
— Kusura bakmayın ama uçağın alt kısmını kesmezsek hepimiz ölecez.
Tüm yolcular yukarıdaki bir yerlere tutunmuşlar ve alt kısım kesilmiş. Yolculuk devam ederken kaptan:
— Bu son isteğim maalesef kontrolü sağlayamıyoruz. İçinizden bir kişinin atlaması lazım.
Bu söz üzerine elli sekiz Laz, Kayseriliye döne.r Kayserili ise başını sallayarak:
— Tamam tamam anladım. Ama beni alkışlamazsanız atlamam, de.r
Lazlar, Kayseriliyi hep birlikte alkışlar.
KARŞI KALDIRIM
Kayserilinin biri kaldırımda yürürken karşıdan gelene sormuş:
— Kardeş, karşı kaldırım neresi?
Adam da karşı tarafı göstererek:
— Orası demiş.
Kayserili bu kez:
— Olur mu abicim, oraya geçip soruyorum burayı gösteriyorlar, demiş.
SİYASET
Kayserilinin biri İlahiyat okumak için Mısır'ın EL—Ezher üniversitesine gitmiş. Memleketin hasretinden yedi senelik okulu altı sene sonra bırakmak istemiş. Hocası buna çok üzülmüş, ona demiş ki:
Oğlum gel bir sene daha oku da İslam'da siyaseti öğren.
Kayserili ısrarla:
— Yok, bana siyaset miyaset lazım değil diyerek memleketine dönmüş. Köyündeki Camiye giderek hocanın vaazını dinlemeye başlamış. Duydukları, öğrendiklerinin tam tersiymiş. Hoca kâfirlerden dinsizlerden bahsediyormuş ki, Kayserili ayağa kalkmış
ve hocaya:
— Hocam anlattıklarınızın hepsi yanlış, deyince hoca:
— Aha kâfirin teki de bu demiş.
O anda bütün cemaat bizim Kayserilinin üstüne yürümüş.
Canini zor kurtaran Kayserili hemen tekrar Mısır'a dönüp başından geçenleri
hocasına anlatıp son senesini okuyarak, mezuniyet sonu köyüne dönmüş. Yine Cami'ye girmiş ve ayni hocayı dinlemeye başlamış. Bir müddet
sonra ayağa kalkmış ve:
—Hocam kusura bakmayın geçen sene çok büyük bir hata yaptım. Mısır'da hocamla konuştum, siz haklıymışsınız. Hatta sizden bir kil koparan Cennete gidecekmiş; deyince bütün cemaat ayağa kalkıp hocanın üstüne yürümüşler.