PERHİZ




PERHİZ
 
Bir tanrı misafiri,
Cüssesi öyle iri!
Gelmiş bizim Hoca’ya;
Oturmuşlar sofraya.
İzzet-ikram bol olmuş,
Sofra yemekle dolmuş.
Kıymalılar sağında,
Peynirliler solunda...
Ortada çörek, börek
Yiyormuş geğirerek.
Atıştırmış gülerek,
“Aman Hocam! ” diyerek.
Tereyağı, bal, kaymak...
Biter de bilmez doymak!
Birer birer atarmış
Çiğnemeden yutarmış.
Hiç susmamış çenesi,
Görülmemiş böylesi!
Bu tanrı misafiri,
Oldukça obur biri:
— Çok lezzetli yemektir!
Bu da güzel nimettir.
Şunu yemek sünnettir.
Eline sağlık Hocam,
Şundan biraz alacam...
 
Yemekleri süpürmüş;
Midesine indirmiş.
Bakarken pencereye
Kapıdan içeriye,
Girmiş Hoca’nın oğlu,
Bir müddet süzmüş onu.
 
Hoca’ya demiş şöyle:
— Delikanlı kim söyle.
Sizin midir bu velet?
Üstündeki tuvalet[1],
Maşallah çok yakışmış.
Ne de güzel takımmış!
Adı nedir çocuğun,
Sevimli yavrucuğun?
 
Hoca, küplere binmiş,
Sonar öfkesi inmiş:
— Biz, ona “perhiz” deriz;
Ailece severiz...
 
Adam şaşırmış, önce.
Alay etmiş fikfince:
— İşitmedim böyle ad!
Çok da ilginçmiş fakat
Niçin “perhiz” dersiniz;
Ne murat edersiniz?
 
— Aslında sünnet idi,
Korku bana dedirtti.
Maşallah tek bir nimet,
Kıymalı, peynirli, et...
Sofrada koymadınız
Eminim doymadınız…
Sünnet derdim de ona,
Güvenemedim sana.
Korktum onu yemenden
Billah çekindim senden.
 
Ahmet KARAASLAN (DEDEKORKUT38)

[1] Yıkanma, tıraş olma, giyinme, süslenme, taranma işi
 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol