ACEMİ BÜLBÜL
Sıcakb ir yaz günüymüş,
Temmuz ayı sonuymuş.
Hoca çıkmış bir yola,
Gider vermeden mola.
Çok susamış, terlemiş.
Sıcaktan sersemlemiş:
“Öf be! Hava çok sıcak.
Sanki canım çıkacak!
Kurudu dilim, ağzım
Bir çeşme bulmak lâzım...”
O çeşmeyi ararken,
Dermanı tükenirken
Yanda bir bahçe görmüş;
Bir “oh!”çekerek durmuş.
Kuru ağzı sulanmış.
Bahçeyi bir dolanmış.
Atlamış duvarından,
Ağacın dallarından;
Kaysıları toplamış.
Bağ sahibi damlamış.
Elinde sopası var,
Hoca’nın boyu kadar!
Bağırarak hiddetle,
Korkutarak tehditle:
— Ne işin var bu bağda,
Ne yaparsın o dalda?
Bak, çıkarsam atarım;
Kemiğini kırarım!..
Hoca demiş: — Bülbülüm,
Kurudu ağzım, dilim.
Azıcık meyve yerim,
Burda durmam, giderim…
Bağ sahibi şakayla,
Demiş yarı alayla:
— Bana bak, bülbül baba (?)
Sesin birazcık kaba…
Neyse, öt de görelim,
Bülbül müsün bilelim (?)
Hoca çatlak sesiyle,
Bir bülbül taklidiyle,
Biraz ötmüş çaresiz.
Adam dinlemiş sessiz.
Kahkahayla gülerek,
Yakınına gelerek:
— Ne biçim bülbülsün sen?
Ömrümde görmedim ben!
Kes artık, ötme yeter!
Bülbül böyle mi öter?
Hoca, aşağı inmiş
Bağcıya şöyle demiş:
— Azıcık acemiyim
Ben bu türde yeniyim...
Ahmet KARAASLAN (DEDEKORKUT38) |